Kültür Sanat
SULTANHANI’NIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ
Türkiye öyle zengin bir ülkedir ki her bölgenin kendine has örf ve âdeti olmasına rağmen şehirler arasında bile bu durum farklılaşmaktadır. Hatta Sultanhanı’nda ki bazı gelenekler Aksaray içerisinde dahi benzerlik göstermemektedir. Bu durumda Türk milletinin ne kadar zengin bir kültüre sahip olduğu ve kültürüne ne kadar bağlı olarak yaşadığını göstermektedir. Her bir geleneğimizde geçmişe saygı ve büyüklere olan hürmet vardır. Geleneklerimiz en ince ayrıntılarla bezenmiş bir kültürü oluşturmaktadır. Türkler Türkistan coğrafyasında atına atlayıp, kılıç ve kalkanlarıyla gelmemiştir bu topraklara, Türkler kültürleriyle yüksek bir medeniyetle gelmişlerdir.
Düğünlerimiz:
Peygamber efendimiz (s.a.v.) hadisinde : “Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddi imkân bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır.” Demiştir. Bu sünneti yerine getirmekte her Müslüman gencin yapması gereken hususlardan birisidir.
Evlenme çağına gelen erkek için aile çevresindeki kızlara bakar. Sultanhanı içerisi genelde eskiden tercih edilen görücülüklerdendir. Dışarıdan nadir kız alınır ve verilir. Uygun görülen kız ile “şerbet” ismi verilen bir söz merasimi yapılır. Ya da falanca kızın “tatlısını yedik” şeklinde onun nişanlandığı belli olur. 4-5 sene nişanlı kalınırdı.
Nişanlılık süresince kız evine oğlan evi sürekli hediye alır ve her ev ziyaretinde boş gitmezdi. Eğer kurban bayramı düğünden evvelse de gelin kıza kurban götürülürdü. Bu kurbanlar süslenir koçun iki boynuna bilezik takılır yine koçun başına altınlar konarak kız evine götürülürdü.
Düğünler genelde güz ayları olurdu. Çünkü yazın tarla, hayvanlar vs. derken iş fazla olurdu. Düğünler de bu sebepten kışa doğru ya da kışın yapılırdı.
Perşembe günü düğün hazırlıkları başlardı. Perşembe günü evin dışarıdan görünen bir kısmına Türk bayrağı asılır ve o evde düğün olduğu belli olurdu. Bayrak Sultanhanı halkı için çok ehemmiyetlidir. Bağımsızlığımızın yegâne simgesi olan bayrağımızın gölgesinde evlilik gerçekleştirmek ve bu şekilde duyurmak hiç şüphesiz en güzel duygudur. Bayrak dikme merasimini köyün camii hocalarından birisi yapardı. Dualar eşliğinde bayrak göndere verilirdi. Bu merasimden sonra erkek evinde kahvaltı hazırlanır ve ev halkı etraftan gelen oğlan evinin misafirleri, bayrağı diken hoca bu kahvaltıda bulunurdu. Kahvaltıdan sonra kız evine oğlan evinden ailenin en büyükleriyle gidilir. “Yağlama” diye adlandırılan bu kısımda kıza tatlı götürülür. Bugünün akşamı “Ekmek Gecesi” adı verilen eğlence oğlan evinde düzenlenir. Kız evi bu eğlenceye katılmaz. Kadınlar toplanır.
Cuma sabahı oğlan evi yemek hazırlar. Bu yemekler bayan aşçılar getirtilerek yapılır. Yemekler; kuru fasulye, pilav, dolma, yaprak sarması, bamya çorbası, sini böreği adı verilen tatlı çeşidi ve birçok yanında yemekler yapılar. Bu yemekler kazan kazan pişer. Düğüne gelenlere bu yemekler ikram edilir ve sofra ortadan hiç kalkmaz.
Cumartesi günü “Gellancı” denilen eğlence düzenlenir. Bu eğlence kız evinde olurdu. Erek evi kız evine oynayarak yürür. Defler çalınır. Kız evinin kapısının önünde erkekler oynarlar. Kadınlar bu esnada içerdedirler. Erkek evi tekrar evine döner ve erkek evinde çalgı devam eder.
Aynı günün akşamı kız evine kınaya gidilir. Oğlan evinden 10-15 kişi gider. Fazla gidilmezdi. Kına yakılır. Kınayı yakan kişi de evli değil bekâr olmak zorundadır. Anne babası boşanmamış, annesinin üzerine kuma gelmemiş ya da ebeveynleri vefat etmemiş genç kızlardan seçilirdi. Kına yakıldıktan sonra kız elini duvara sürer. Bu gelenek eskiden beri vardır. Herkesin evinden çıkan kızlar ellerini duvara sürerler. O gece kız evinin gaz lambaları sönmez sabaha kadar açık kalır.
Pazar günü sabah namazından sonra evlenecek kız, ailenin büyüklerine ve amca, dayısına vedalaşma ziyaretinde bulunur. Bu gelenekte büyüklerimize gösterdiğimiz saygı ve hürmetin timsalidir.
Oğlan evi kız evine gelir ve düğün merasimi başlar. Beyaz gelinlik o dönemde yoktur. Kız o gün babasının aldığı kıyafetleri giymek zorundadır. Bunlara “Çıkıtlık” denilmektedir. “Çar” adı verilen çiçekli elbise ise gelinlik yerine giyilmektedir. Bunu da erkek evi getirir ve giydirir. Alını yüzüne atarlar, altınlarını kızın alnına takarlar. Kız, evine veda eder ve gider.
Gelinin ayakkabısının içine buğday atılır. Erkek kardeşleri geline bu ayakkabıları tepsi içinde getirir ve giydirirler. Yine erkek kardeşleri koluna girer evin dışına çıkartırlar. Gelin arabasına bindirirler. Mutlaka mezarlığın önünden gelin arabası geçer. Camiinin önüne gelir. Camii de hoca dua yapar. Kız bu esnada ayakkabısının içindeki mendili yırtar. Ayna tutar. Mendil bolluk için yırtılır.
Oğlan evinde bu esnada “Bey Ekmeği” denilen yemek tertip edilir. Bu yemek yendikten sonra damadın ceketi çetnevir tepsisinin üzerine konur. Ve bu tepsi battaniye ile sarılır yemekte bulunan hocaya takdim edilir. Hoca ceketi ve tepsiyi okur, damada ceketini giydirir. Damat bu ceket merasiminden sonra büyüklerin ellerinden öper. Tepsiye yemekte bulunan herkes bahşiş bırakır. Damat evin içine kadınlara uğrar. Büyüklerin ellerinden öper ve çıkar.
Gelin arabası oğlan evinin kapısının önüne gelir. Damat ve kayınvalide evin içinde beklerler. Araba korna eşliğinde evin önüne gelir. Kayınvalide bu esnada dışarı çıkar ve testi kırar. Müjdeci damada koşar ve gelinin geldiğini haber ederek ondan bahşiş alır.
Bu esna da hala gelin arabadadır. Gelin arabadan adet gereğince hediye almadan inmez. Kayınbaba en az 2 koyun veya 10 koyun hediye eder. Daha fazla koyun hediye eden ya da büyük baş hediye edenlerde vardır. Kayınbaba kızın koluna girer ve içeri götürür. Gelin evdeki büyüklerin ve kendisinden küçüklerin dahi elini öper. Evdeki büyük kadınlardan birisi mani söyler. Bu merasime “Okşama” denmektedir. Kaynana bakır leğen’e bir nesne ile vurarak çalmaya başlar gelin sağır olmasın ve sözümü işitsin diyerek. “Okşama” merasiminde şu manilerden birisidir;
“Gelin getirdim ıraktan
Çizme diktirdim yoraktan
Güvey sevsin candan yürekten
Hoş geldin gelin hoş geldin
Ağam oğlana iş geldin
Geldi geldi kapımıza
Akçe doldu küpümüze
Dürüsü var hepimize.
Hoş geldin gelin hoş geldin
Ağam oğlana iş geldin”
Gelinin yüzünü kaynana açar. “sana bir tabak veriyim” der. O dönemde demir sahalar çok meşhurdur ve her genç kızın merakı olan tabaklardandır. Kıymetlidir. Gelin yemeğini yer ve siniye bahşiş bırakır. Bu bahşiş para olmasa da başörtüsü, çorapta olabilmektedir.
Akşam olunca damat gelinin yanına “hoş geldin” e girer. Sadıçlarla beraber biraz oturduktan sonra damat gider. Düğün günü akşam imam nikahı kıyılır.
Pazartesi günü gelin, kayınbaba ve kayınvalide ve evdeki görümce, kayınlara dürü[48] getirir. Gelin hepsini kendisi giydirir. Gelinin saçlarını yaparlar. Fes giydirirler. Komşular, akrabalar toplanır. Bu eğlenceye “Gelinbaşı” denmektedir. Kız tarafından sadece gelinin kız kardeşi ve hala veya teyzesi gelir. Oyunlar oynanır. Oynayanlara başörtüsü hediye edilir. Herkes oynar sıra gelini oynatmaya gelir. Sadıç gelini ortaya çıkarır ve oynatır. Kaynana ve gelenler geline takı ve para takarlar. Yemekler pişirilir tekrardan ve yemek ikramı olur.
Doğum Geleneklerimiz: Doğumlar köyün belli başlı ebeleri tarafından yapılırdı. Eve gelen herkes hediye getirir. Onlara da karşılık olarak çember verilir. Kayınvalide en az çeyrek takar. Doğum süresi ve sonrasında tüm masrafları kayınvalide karşılar. Gereken tüm eşyaları o alır. Bir hafta gelin yatağından kalkmaz kayınvalide ona hizmet eder.
Bebek kırk günlük olduğunda kırk kaşık su sayılır ve bu su çoğaltılarak bebek yıkanır. Kalan su ile anne de yıkanır. Bebek diş çıkartmaya başladığında kayınvalide bulgur pişirir. Haşlanmış nohut, fasulye ve üzerine de kenevir serpilir. Evlere bu bulgur dağıtılır. Dağıtılan tabaklar boş gelmez, hediye ile geri getirilir.
Sünnet Merasimi: Gösterişli ve diğer beldelerdeki gibi sünnet düğünleri olmaz. Hatta düğün olmaz. Sadece davulcu o gün için gelir kapını önünde çalardı. Sünnet işlemi bittikten sonra dedeler torununa koyun, dana hediye ederler.
Cenazelerimiz: Bir kişi ölünce cesedinin üzerine karnına bıçak korlardı. Kazan kaynatılır eşe dosta haber verilir. Camiden sala verilir herkes haberdar olurdu. Ölenin oğlu veya çok yakını yoksa o beklenirdi.
Beklenilecek kişi yoksa ölen erkek ise imam bayan ise yaşlı bir bayan cesedi yıkar kefenlenir ve tabuta konulur sonra omuzlarda camiye götürülür camide cenaze namazı kılındıktan sonra omuzlarda (sonraları araçlarla) mezara götürülür ve dualar ile ceset mezara gömülürdü. Haftası veya kırkı diye günlerde mevlitler okunulur dualar edilirdi. Başsağlığına gelenlere gül şerbeti ikram edilirdi. Cenaze sahipleri yemek işleriyle uğraşmazlardı. Gelen misafirlerin aç kalmaması için komşular ve akrabalar yemek yapardı.
Ölen kişinin üç gün sonra tüm çamaşırları ve eşyaları (yatak-yorgan) yıkanır. Yedinci gününde un helvası pişirilir. Yufka ekmeklere helvalar dürüm yapılarak etrafa dağıtılır. Ardından camide mevlit okutulur. Çıkısında şeker dağıtılır. 40. Gününde yemekler hazırlanır ve ölen kişinin amel defterine sevap kazandırmak için yemekler yapılır. Ayrıca ölen kişi için her sene öldüğü gün yemekler verilir.